FELSEFE

Eski defterleri, şunu bunu kurcalarken; 1912 de “GÜZELLİKLER-ÇİRKİNLİKLER” köşemde yazdığım bu yazı ilişti gözlerime…

Yeniden sizlerle paylaşmak istedim.

XXX

Madem düşünüyorum, öyleyse yaşıyorum!

Mademki yaşıyorum…

O halde düşüncelerimle günümün, yaşamımın hakkını vermeliyim.

Bilgi ve yeteneklerinim karışımı olan yaşam sürecimi; dikkat süzgecinden geçirerek, bu yolculuktaki sürprizlere, mânialara takılıp düşüncelerimi tüketmemeliyim.

Eğer sürekli olarak, dünümden bahsediyorsam, ben; bu gün hiçbir şey yapmamışımdır.

XXX

Başarısızlık:

Başaramamak değildir. Kendime olan özgüvensizliğimden,  başarabileceğime inanmamadır. Bu da hep dünde kalmam ve dünde ki başarısızlıklarımla avunmam, kendi kendimi aldatmamdır!

İnsan yaşamı küçük, küçük şeylerle başlar. Deneyimlerini; bilgi ve becerileriyle harmanlayarak, yaşamında bir yerler oluşturur.

Bu yaşamın ortalarında vasat bir yerdir.

Bundan sonra bilgi, beceri ve deneyimlerden oluşan yaşamını, dikkatle takip ederek bu güne kadar bir şeyler yapabilmişse…

Yaşamı hak etmiştir!

Dünde kalmakta ısrar ediyorsa, dün’ü alışkanlık haline gelir ki; bu alışkanlıktan kopması, yaşamını yeniden şekillendirmesi, dizayn etmesi mümkün olmaz. Çünkü bu tarz yaşamaya alışmıştır.

Kişinin yılların verdiği alışkanlıklarından, alışmışlıklarında kopması hemen hemen mümkün değildir!

XXX

Yıllar önce işim gereği Ankara’ya gitmiştim. İlk gidişimdi. O zamanlar ETLİK olarak bilinen yerdeydi otogar ve ben oraya yakın bir otelde konaklamıştım! Otel üç yıldızlıydı. Yani vasat bir oteldi. Hatta iyi bir oteldi.

Ankara’ya daha sonraki gidişlerimde – istisnalar – dışında hep o otelde kaldım.

Ankara da ki işlerimin tamamı bakanlıklarda olması nedeniyle Ulus’ta, Kızılay’da beş yıldızlı otellerde de kaldığım olmuştu. Gerçekten çok güzel lüks otellerdi. Ama ilk göz ağrım olan her şeyine alıştığım, ısındığım o Etlikte ki, mütevazı otelin tadını, rahatlığını çok daha mükemmel otellerde bulamamıştım!

Neden?

O otele alışmıştım. Ve ilk göz ağrımdı.

XXX

Kendimizi bu güne, yaşadığımız ana alıştırmayalım. Eğer kendimizi yaşadığımız an’a körlemesine alıştırırsak; YAŞAMIMIZA YAZIK EDERİZ.

Bu da bir gün sonraya daha değişik, daha dikkatli bir hamleyle ‘yapabilir miyim acabayla?’ değil, yapacağım azmiyle başlamaktır.

Bunu yapamadıysam, dikkat süzgecinden geçirdiğim düşüncelerim; beni yağı bitmiş kandil gibi yarı yolda koyar ki:

MADEMKİ DÜŞÜNÜYORUM, O HALDE YAŞIYORUM diyebilir miyim?

Hoşça kalın, dostça kalın…