Duygusuz insan olur mu?

İnsan, doğası gereği iki temel üzerine kurulu.

Duygular ve değerler.

İnsanın yaşamı doyasıya yaşayabilmesinin yolu, yaşamını bu iki temel üzerine kurmasından geçiyor. Değerler, sizin için bu yaşamda önemli olan, bu yaşamı yaşamaya değer hale getiren şeyler. Sayıları sonsuz. Hangisini parlatmak istiyorsanız seçme hakkı sizde. Değerleriniz ruhunuzun parmak izleri. Duygular ise ruhunuzun sizinle iletişim kurmak için kullandığı lisan. Size neyin iyi geleceğini veya gelmeyeceğini, ruhunuz duygularınız vasıtasıyla fısıldıyor.

Değerler konusunu daha evvel ki yazılarımda detaylıca işlemiştim. Şu aralar duygular üzerine derinleşiyoruz, buradan devam edelim.

Peki duygusuz insan olur mu? Psikiyatri bilimi olabileceğini söylüyor. Ve bu ciddiyetle ele alınması gereken bir mesele. Aşağıda detaylıca anlattım.

Bir kaç yıl evvel koçluk okulunda yaşadığım bir deneyimi paylaşmak istiyorum. Koçluk, bireyin içine dönüp duygu ve değerlerini derinlemesine fark etmesini sağlayan ve yaşamını bunlar üzerine kurgulayıp yaşamdaki performansını ciddi derecede arttıran bir araç. Dolayısıyla koçluk
sürecinde (ve yaşamın genelinde esenliğe ulaşabilmek için) bireyin duygularını fark edebilmesi ve bunları kelimelere dökebilmesi gerekiyor. Gel gör ki sınıfta hiç birimiz duygularımızı tanımlamak için 10’dan fazla kelime bulamadık. Okul bu durumu öngörmüş olacak ki koçluk kitabının bir sayfasında kocaman bir duygular lügatı eklemişler. O lügata bakıp duygularla ilgili bir çok kelimeyi hatırladık. Bu kelimeleri bilmediğimizden değil. Sadece duyguya uzak kaldığımız için o duyguyu ifade eden kelimeyi unutmuşuz. Okul sağ olsun, bize hatırlattı. Bizi duygularımıza tekrar yakınlaştırdı.

Gerçek şu ki bir duyguyu tanımlamak için kelime bulamıyorsanız büyük ihtimalle o duyguyu fark etmiyorsunuz demektir. Duygunun varlığından haberiniz olmadığı için beyninizin dil/iletişim merkezi olan neo-korteks bu duyguyu ifade edecek kelime bulamıyor. Bu gibi durumlarda bizim koçluk okulunda olduğu gibi bir duygu lügatına ihtiyacınız oluyor.

Daniel Goleman’in Duygusal Zeka kitabında bu durumun kronik versiyonuna değinilmiş. Tıp dilinde buna aleksitimi deniyormuş. Bir çeşit kişilik bozukluğu olarak tanımlanıyor. Kişinin kendi duygularına, sözle ifade edemeyeceği kadar yabancılaşma hali.

Bu halin tıbben tedavisi nasıldır bilemiyorum. Mutlaka bilene danışmak lazım. Ancak günümüzün eko-sisteminde evrilen biri olarak kendimden örnek verecek olursam koçluk okulundaki bir sayfalık duygu lügatının bana uzaklaştığım ve halı altına süpürdüğüm duygularımı yeniden gün yüzüne çıkartıp tanımlamakta epey yardımcı olduğunu söyleyebilirim.

Gerçek şu ki, duygularınızı yönetebilmeniz ve duygularınızın size ruhunuzdan getirdiği faydalı mesajları alabilmeniz için öncelikle duygularınızı fark edebilmeniz gerekiyor (duygusal zekanın birinci basamağı). Duygularınızı fark edemediğiniz noktada duygusal zekanızı devreye sokmanız mümkün görünmüyor.

Tekrar hatırlayalım.

Yapılan bilimsel araştırmalar, IQ’nun insanın yaşamdaki esenliğindeki etkisinin sadece %20 olduğunu ispatlamış. Kalan %80, duygusal zeka (EQ) başta olmak üzere bir çok etkene bağlı (sosyo-ekonomik durumunuz, karakteriniz, vb).

Yazımızın başlığına dönecek olursak, duygusuz insan olur mu? Evet olur. Kendinizden başlayarak etrafınızdaki insanlardan duygu durumlarını tanımlamalarını isteyin lütfen. En fazla 10 tane duygu listeleyebiliyorsanız, onbirinciyi bulamıyorsanız duygularınıza epey yabancılaşmışsınız demektir. İvedilikle aksiyona geçme zamanıdır.

Sevgiyle,