Değerli Yaşamseverler,
Yaşamda yaptığımız seçimlerimiz ve bunların yarattığı etkiler ile ilgili söyleşimize devam ediyoruz. Hepimiz yaptığımız seçimlerde hürüz. Ancak çoğu zaman seçimlerimizi farkındalıkla değil, kaybolmuşluk içinde, fazla ehemmiyet vermeden yapıyoruz. Dolayısıyla sonuçları bizi şaşkına uğratabiliyor ve kötü sürprizlerle baş başa kalabiliyoruz. Bizim profesyonel koçlar olarak yapmaya çalıştığımız, sizi, seçimlerinizi farkındalıkla yapmaya davet etmek, bunun için size alan açmak. Seçimlerinizi farkındalıkla yaptığınız vakit, seçimlerinizin sonuçlarını önceden kestirebiliyor ve bunların yaşamınızda ne gibi açılımlara sebebiyet verebileceğini ön görebiliyorsunuz. Böylece kötü sürprizlerle karşılaşmıyor; aksine seçimlerinizi size hizmet edecek şekilde yapabilme gücünü tekrar elinize geçiriyorsunuz. Yani yaşamınızın kaptan koltuğuna tekrar oturuyorsunuz.
Geçen hafta, yaptığımız seçimlerde “zihniyet”inizin öneminden bahsettik. Yargılayan zihniyetten ziyade öğrenen zihniyette kalmanın, bize ve topluma hizmet edecek seçimler yapabilmemiz için en kritik ilk aşama olduğundan bahsettik. Bunu takiben, “düşünceler”imizin nasıl oluştuğunu irdeledik. Yargılayan bir zihniyet ile yarattığımız düşünceler, bizi doğruluğu kanıtlanmamış bir takım varsayımlara iterken, öğrenen zihniyet ile yarattığımız düşünceler bizim daha fayda odaklı bir alana geçebilmemize ve dolayısıyla daha farkında seçimler yapabilmemize olanak sağlıyor.
Zihniyeti ve düşünceleri takiben, bugünkü yazımda “duygular”ımızın nasıl oluştuğunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Zira seçtiğimiz eylemlerinizi ve davranışlarımızı tetikleyen yegane unsur, düşüncelerimiz ve duygularımız.
Duygularımız 3 aşamada oluşuyor:
1. aşama: Dünyada bir seri olumlu, olumsuz veya tarafsız olaylar oluyor.
2. aşama: Bu olayları zihnimizde sürekli akan bir düşünceler serisi ile yorumluyoruz. Buna “İçsel Diyalog” denir.
3. aşama: Ruh halimiz, yani duygularımız, zihnimizin yarattığı bu düşüncelerle şekilleniyor. Yani duygularımızı, 1. aşamada oluşan gerçek olaylar değil, 2. aşamada oluşan düşüncelerimiz oluşturuyor. Dünyada, etrafımızda olan bitenin beynimizde işlenmesi ve herhangi bir duygusal tepkiye dönüşmesi için öncelikle zihnin olan bitene bilinçli bir anlam vermesi gerekiyor.
Bu duygu oluşumu silsilesinde, aşağıdaki unsurların altını kalın kalın çizmek istiyorum:
- Zihniyetimiz (yargılayan / öğrenen)
- Düşüncelerimiz (varsayıma dayalı / gerçeğe dayalı)
Birkaç hafta önce paylaştığım İçsel Benlik İşletim Sistemimizden, yani içimizdeki “Ben”den hatırlayacağınız gibi, yaşamda sergilediğimiz eylem ve davranışlarımızı, düşüncelerimiz ve duygularımız tetikliyor. Dolayısıyla, bize ve çevremizdekilere hizmet edecek eylem ve davranış kalıpları sergileyebilmemiz için öğrenen zihniyete geçiş yapabilmeli ve öğrenen zihniyetin ışığında düşüncelerimizi varsayımlar üzerine değil, gerçekleri dikkate alarak oluşturmalıyız.
Dünya hakkında nasıl düşündüğünüz ve nasıl hissettiğiniz, tamamen sizin zihniyetinizle şekillenmektedir. Duygularınızın sebebini anlamak istiyorsanız, lütfen aynayı başkalarından önce kendi zihniyetinize çeviriniz. Duygularınız tamamen çevrenize hangi zihniyetle baktığınızın ve bakarken ne kadar varsayım yaptığınızın sonucunda oluşur. Duygularınızın oluşabilmesi için öncelikle zihninizin olayları anlamlandırması gerekliliği nörolojik bir gerçektir.
Ruh halinizdeki değişiklikler, gerçekte olan olayların değil, sizin bu olayları nasıl algıladığınızın bir sonucudur. Bir olay karşısında sıkıntılı ve tedirgin hissetmenizin 2 sebebi olabilir: Ya sizi sıkıntıya sokan olayda bir gerçeklik vardır ve hakikaten olan olay sizin için ciddi bir risk teşkil etmektedir. Veya olayda size risk yaratacak herhangi bir durum olmamasına rağmen, siz olayı yargılayan bir zihniyetle değerlendirip gerçekliğinden emin olmadığınız bir takım varsayımlarla anlamlandırmış ve yok yere kendinizi sıkıntıya sokmuşsunuzdur. Ne olup bittiği hakkındaki anlayışınız doğru ise duygularınız normal olacaktır. Anlayışınız karmaşık ve çarpıtılmış ise duygusal tepkileriniz olağan dışı ve aşırı olacaktır. Depresyon bu kategoriye girer.
Aşağıda tüm depresyonlarınıza temel oluşturan on bilişsel bozukluğu görebilirsiniz. Bu liste, David D. Burns, M.D.’nin “İyi Hissetmek: Yeni Ruh Hali Terapisi’nden uyarlanmıştır. Bu bozukluklar listesi uzun yıllar yapılmış araştırma ve klinik deneylerin sonucu elde edilmiştir. Bu liste, sizin kendinizi nasıl kandırdığınızın farkına varmanızı sağlayabilir:
1. Ya hep, ya hiç düşünce şekli. Her şeye siyah-beyaz olarak bakarsınız.
2. Abartmak. Olumsuz bir olayı, hiç bitmeyecek bir yenilginin şablonu olarak değerlendirirsiniz.
3. Zihinsel filtreleme. Sadece olumsuzluklara kafayı takıp olumluları göz ardı edersiniz.
4. Olumlu şeyleri göz ardı etmek. Başarılarınızın ve olumlu yönlerinizin dikkate alınmayacağında ısrar edersiniz.
5. Sonuçlara atlamak. Doğruluğu belli olmayan varsayımlara dayanarak olaylardan kendinize göre anlam çıkartırsınız.
6. Büyütmek ve azımsamak. Bir şeyleri orantısızca şişirirsiniz veya azımsarsınız.
7. Duygusal muhakeme. Nasıl hissettiğinize dayanarak muhakeme edersiniz. “Kendimi salak gibi hissediyorum, o zaman salağım.” Veya “Bunu yapmak istemiyorum, o halde erteleyeyim.”
8. Zorunluluk cümleleri. Kendinizi veya başkalarını “yapmalı” veya “yapmamalı” cümleleriyle eleştirir ve yargılarsınız.
9. Etiketleme. Kusurlanızla özdeşleşiyorsunuz. “Bir hata yaptım” yerine “Ben kaba saba biriyim, yapmamalıydım” diyorsunuz.
10. Kişiselleştirme ve suçlama: Kendinizi, sorumlu olmadığınız bir olaydan dolayı suçluyorsunuz veya kendi tutumlarınızın veya davranışınızın probleme katkıda bulunma şeklini göz ardı ediyorsunuz.
“Duygularınızı kontrol edin. Yoksa onlar sizi kontrol eder.” Çin özdeyişi
Sağlıcakla,