Ülkede demokrasi var diyorlar, gerçekten ülkemizde örneği olmayan bir demokrasi vardır! Trump bile, bizdeki bu muhteşem demokrasiye imreniyordur herhalde… ABD, “Türk Tipi Demokrasi” ürünümüzü bizden satın alıp ülkesine ithal ederse şaşırmamak gerekir! Ne de olsa stratejik ortağımız. Bu, öyle bir demokrasidir ki, “sanki helvadan yapılmış totem gibi” muktedirlere hizmet ettiği sürece, “faziletli bir şey olarak” ona hürmet ve saygı duyulur. Muktedirlerin aleyhine sonuçlar doğurunca da birden yenilip yutulabilinir. Anlayacağınız, çok fonksiyonlu bir demokrasi! Bu demokraside önemli olan, milletin sandığa yansıyan iradesinin, Sayın Erdoğan ile Bahçeli’nin rızasına uygun düşmesidir. Bu iki güzide insanın rızasına uygun düşmeyen sonuçların, demokrasiye sürülmüş bir kara leke olduğunun bilinmesi gerekir! Çünkü onların da razı edeceği “hatırlı bir çevrenin” varlığı unutulmamalıdır! İstanbul seçimlerinde bir zarfın içine konulan, dört oy pusulasından sadece, “Büyükşehir seçimleri oy pusulasında” bir şeyler olmuş! Neler olmuş bilinmiyor ama kesin bir şeyler olmuş, diğerlerinde hiçbir şey olmamış, çünkü diğer üç oy pusulası, demokrasinin ikinci şartı olan Erdoğan ve Bahçeli’nin rızasına uygun sonuçlar vermiş! Bu oy pusulaları bunun için paçayı yırtmış. YSK da demokrasiye saygısızlık edecek değil ya, aynı zarfın içine konulmuş “Büyükşehir belediyesi oy pusulaları”, demokrasinin alnına bir kara leke sürmüş olduğundan, haddini bildirmişler ve bunları hükümsüz saymışlar. Nasıl olur da bu oy pusulaları, Erdoğan ve Bahçeli’nin rızasına uymayan farklı bir sonucu ortaya koyabilirlermiş! Olamazmış böyle bir şey… Bunun için YSK’nın aldığı karar, Türk Tipi Demokrasi bakımından çok anlamlı bir karar olmuş! Kararı 7 YSK üyesi almış. Bizim örfümüzde 7 rakamı çok kıymetlidir. 7’lerden herkes olamaz! Ha az kalsın unutacaktım, Erbakan Hocamızın bir zamanlar sözünü ettiği “demokratur” kavramını yeniden hatırlamak gerekir.
DEMOKRATUR
Türkiye'de, “Demokratur” kavramını ilk kullanan Erbakan Hocamız, bu kavramı şöyle izah etmiştir: “Yine bir seçim arifesinde milletimizin bunları çok iyi bilmesi, tanıması gerekir. Bu tabir, Latince bir tabirdir. “Diktatör” demek, baskı yapan adam demektir. Diktatörlükle yönetilen bir rejimin adı Latince'de “Diktatur” olarak ifade edilir. Demokrasi demek, halkın kendi kendisini idare etmesi demektir. “Demokratur” demek ise, halkın yönetime alet edilmesi demektir. Yani halk narkozlanır, ben seçtim zanneder, hâlbuki başkaları tarafından tamamen narkozlanmıştır, etkilenmiştir ve ona başkası istediğini seçtiriyor. Seçmenler (halk) ise ben seçtim zannediyor. Seçilen kişiler ise, biz kendi marifetimizle seçildik zannederler. Bunun adı Demokratur'dur. Demokrasi değildir.”
KARAMOLLAOĞLU
İstanbul seçimlerinin iptali konusunda Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun yaptığı değerlendirme önemlidir: “Ülkemizin en önemli gündem maddesi, Yüksek Seçim Kurulu’nun İstanbul seçimlerine ilişkin vermiş olduğu karardır. Sözü hiç uzatmadan, dolandırmadan ifade etmek istiyorum ki bu, hukuk kurallarının yanlış yorumlanması değil, hukuk kurallarının hiçe sayılmasıdır. Bir faciadır, cinayet mesabesindedir, hukukun katledilmesidir. Yüksek Seçim Kurulu’nun alnına vurulmuş kara bir leke olarak tarihe geçecektir. Bu durumun, kamu vicdanında apaçık bir hak gaspı olduğu kanaati hâkimdir. Böyle bir kararın alınmasına neden olanlar da, kuşkusuz milletimizin vicdanında mahkûm olmuşlardır. Bu arada şu husus bizi gerçekten çok üzüyor. Nasıl oluyor da, Adalet ve Kalkınma Partili yöneticiler, partilerinin bekasını ülkenin bekasının önüne koyacak kadar aklıselimden ve sağduyudan bu kadar uzaklaşabiliyorlar? Öyle görülüyor ki AK Parti’nin sağduyu tarafı tamamen felç olmuş. Arkadaşların bu haline üzülüyorum. Ama biliyorum ki alınan bu karar; AK Parti’ye oy vermiş, gönül vermiş geniş bir kesimin de rahatsızlığına neden olmuştur. Bu durumu geçmişte AK Parti’de üst düzey görevlerde bulunanlar da, açık ve net bir şekilde dile getirmiştir. Biz, ülkemizin içinde bulunmuş olduğu bu ağır şartların üstesinden geleceğimize yürekten inanıyoruz. İnşallah 23 Haziran’da gerçekleştirilecek olan İstanbul seçimleri, kampanya süreçleri ve neticesi itibari ile Türkiye’mizin normalleşmesine, hak ve hukukun üstünlüğüne, bir arada yaşama bilincinin pekişmesine vesile olacaktır. Bunun için bu süreci herkesin, bütün siyasi partilerin aklıselim, sağduyu ve teenni ile yürütmesi gerektiği hususunun altını özellikle çizmek istiyorum. Böylesine haksız, hukuksuz bir kararı aldıran iktidarın, 23 Haziran’da İstanbul’da kazanabilmek için her türlü gerginleşmeyi, kutuplaşmayı artırması muhtemeldir. Şimdi millet olarak bütün bu tuzaklara düşmeden hareket etmeli ve millet iradesinin sandığa gereği gibi yansımasını temin etmeliyiz.” Karamollaoğlu’nun bu tespit ve temennisi haklı ve yerinde olmuştur.
1946 RUHU
AK Parti ve Erdoğan, seçim sürecine girerken 1994 ruhunu döneceğiz demişlerdi. 94 ruhuna döneceğiz derken firene basamamışlar, ta 1946 ruhuna kadar gitmişler. Tek parti döneminin gayri hukuki ve demokrasi dışı uygulamalarını aynen benimsemişler. Bir yolunu bulsalar, İstanbul seçimlerini açık oy gizli tasnif usulü ile yenileyecekler. Fakat iktidara şu tarihi uyarıyı tekrar hatırlatmak bir görev olsa gerekir. Ebedi olan hiçbir iktidar yoktur, nice yıkılmaz zannedilen iktidarlar yıkılıp gitmiştir. Kimileri bugün hayırla yâd edilirken, kimilerinin ise izleri bile kalmamıştır. Emin olun, iktidarınızın da bir sonu olacak ve takındığı tavır sebebiyle kuşaklar boyu kötü bir şekilde anılacaktır. Bu iktidar gelecekte; adaletsizlikle, yani zulümle, yolsuzlukla, zorbalıkla, israfla, beceriksizlikle, partizanlıkla, vicdansızlıkla, kibir kulesi yüksek binalarla anılacaktır. Bu iyi bir anılma olmaz. Bu iktidar tarihte iyi anılmak istiyorsa Milli Görüş’ün Adil Düzen’ine dönmesi ve Saadet Partisi’nin uyarılarına kulak vermesi gerekir. Başka kurtuluş yolu da yoktur. Selam ve Dua ile