Değişim Savaşı…

Düşün

 “Güzel kız fena değil. Ama biraz kendini beğenmiş. Acaba bu hali devam eder mi? Ya ederse? O zaman bununla yaşanmaz. Ben dayanamam ukala bir kadına, kadın dediğin biraz uysal olmalı… Neyse canım, hele bir evlenmeyi kabul etsin. Ben onu değiştirmeyi bilirim.”

Genç kız da simasının ortasına sinsi bir tebessüm kondurdu. “Fena çocuk değil. İşi de yerinde. Rahat bir hayat yaşarım. Lâkin biraz ‘dediğim dedik’ gibi. Acaba buna, sözümü dinletebilir miyim? Aman canım, düşündüğüm şeye bak. Evlenelim de ben onu mum gibi yapmasını bilirim.”

Ve “değişim savaşı”nın imzaları alkışlar arasında atılır. Ayaklar birbirini ezmek için yarışır. “Bal/ayının” tatlı meltemi yerini yavaş yavaş kuzey rüzgârlarına bırakır.

Genç adam, sabah işe gitmeden eşini uyandırmaya çalışır: “Ben hazırlanırken sen de kahvaltı hazırlayabilir misin?”

Genç kadın uyumaya devam eder. “Hayatım, geç kalıyorum haydi uyan.”

Genç kadın sağından soluna dönerek, “Sabahın bu saatinde de kalkılmaz ki? İşyerinde bir tostla çay alırsın.” der.

“Allah! Allah! Ben akşama kadar çalışacağım, sen bir kahvaltı hazırlamaya zorlanıyorsun.”

“Ama çok uykum var.”

“Benim de uykum var ama kalkıp işe gitmek zorundayım.”

Kadın istifini bozmaz, kapıyı çarpıp çıkarken “Can çıkmayınca huy değişmezmiş.” diye söylenerek işe gider genç adam.

Başka bir gün…

“Hayatım, bugün yemek yapamadım. Dışarıya çıksak diyorum.”

“Yine mi? Ama çok yorgunum, şöyle evimde dinlenmek istiyorum. Dışarıya hafta sonu gideriz.”

“Annem haklıymış. ‘Bu adamı değiştiremezsin’ demişti de inanmamıştım.”

Kimse ‘ben onu değiştiririm’ demesin…

Birbirini değiştirme hayaliyle kurulan bir aile tablosu bu.

Her iki taraf da “Acaba eşimi nasıl mutlu ederim?” yerine

“Nasıl değiştiririm?” sevdasında.

Daha doğrusu “güç savaşında”.

Oysa eşler güçlerini” değişim savaşı” nda tüketmek yerine mutluluğu yakalamak yolunda sarf etmeli.

Evlilik, “Ben seni adam ederim” yerine “ben seni mutlu ederim” düşüncesi üzerine kurulmalıdır.

O zaman evin pencerelerinde mutluluk meltemi eser.

Saksılarında huzur çiçekleri açar.

Odalarında şen kahkahalar çınlar.

Eşler, birbirini mutlu etmek için yarışır.

Planlar, “onu nasıl değiştiririm” yerine “onu nasıl mutlu ederim” üzerine yapılır.

Mürebbiye gibi değil, psikolog gibi davranılır.

“Değişim savaşı” vererek ne kendisini tüketir ne de eşini.

Aksi halde kadın “dırdırcı”, erkek “baskıcı” mutluluksa “toz-duman” olur.

Bu sebeple, evlenecek gençler, ruhen uyum sağlayabilecekleri kişileri seçmelidir.

“Ben onu değiştiririm” diye düşünerek başlıyorlarsa, boşuna evlerini dayayıp döşemesinler. Silahlarını yağlasın, kelime mermilerini yığsın, savaş yerlerini belirleyip sığınaklarını hazırlasınlar.

Gelin arabasının arkasına da “Evleniyoruz mutluyuz” yerine “Evleniyoruz savaşa gidiyoruz” diye yazmayı unutmasınlar.

////////////

H

Aşk Başlamadan Güzel

 

Aşk başlamadan güzel,

Kalplerde heyecan

Bakışlarda korku olduğu zaman güzel...

Birbirimize sezdirmemek için çırpınış,

Başkaları görmesin diye çabalayış,

Gözlerim gözlerinin mavisine değdiği zaman...

Aşk başlamadan güzel...

 

Ümit Yaşar Oğuzcan

///////

Gülümse

Kral

Kral biri, çok önemli bir konuşma yapacakmış. Halk şehir meydanında toplanmış. Kral kürsüye çıkmış, mikrofon başına gelmiş, tam ağzını açacakken bir ses duyulmuş:

- Hapşuuu!..

Kral sormuş:

- Kim hapşırdı?

Cevap alamayınca, muhafız kıtasına emir vermiş:

- Ön sırayı kurşuna dizin!..

Ön sıradakiler yaylım ateşine tutulmuşlar. Kral yine sormuş:

- Kim hapşırdı?

Yine cevap yok. Yine yaylım ateş. Bir süre bu böyle devam etmiş. İlk on beş sıradakilerin hepsi ölmüş. Aynı soruyu on altıncı sıradakilere sorunca; çelimsiz bir adam yerinden kalkıp, boynunu bükmüş:

- Ben hapşırdım sayın kralım!..

Kral korkudan tir tir titreyen adama bakmış; aradığını bulmanın rahatlığı içinde bağırmış:

- Çok yaşa!..

///////

Kulağına küpe olsun

Her şeye canını sıkma ey gönül,

Ne bu dertler kalıcı,

Ne de bu ömür.

 

Hz. Mevlana