ÇİÇEKÇİYE ÇİÇEKLER

Kucaklar dolusu çiçeklerim olsaydı. Bir de o çiçekleri taşıyacak beden gücüm.

 

Dişimde gelişen ani çürüme için diş hekimliği fakültesine gittim. Periontoloji ilk sırada olarak, fakültenin üç bölümünün düzenli hastasıydım. Ama kanal tedavisi için hiç gitmemiştim. O bölümde tanıdığım doktor da yoktu. “İlk muayeneye git, önceden randevu al”, gibi gösterilen yollara uymak da benim gerçeklerime uymuyordu.

 

Klinik şefinin kim olduğunu öğrendim ve doğrudan odasına gittim. Kendimi ve sorunumu anlattım. On gün önce çekilmiş röntgen cdsini bilgisayara taktı. “Gerçekten iki dişinize kanal tedavisi yapılması gerekiyor” derken bir yandan da tedavi şemasını ve beni göndereceği doktorun adını yazdı. Elime kâğıdı verdi. “Endişelenmeyin, gerekli tedaviniz en iyi şekilde yapılacak. Siz kendinize iyi bakın”, dedi ve elimi sıktı.

 

Tedaviyi yapacak doktorun yanına gittim. Gerekli konuşmalarımızdan sonra bana randevu verdi.          

 

Çapa Tıp Fakültesinin bahçe kapısının girişinde çiçek satan kadınlar var. Bir tanesi renk renk çiçekler ve kırmızı güller önünde, yaz, kış aynı yerde oturur. Yazın yeleği, kışın hırkası, ayağında yün çorabı, başında kalın örtüsü olur. Arada bir çayla simit yediğini görürüm. Değişmeyen tek özelliği yüzündeki tebessümdür.

 

Birbirimizi neredeyse on yıldır tanırız. Yanına yaklaştığımda gülerek elimi sallarım. O da aynı yüz ifadesi ile bana elini sallar. Nasılsın, diye başımla işaret ederim, elini göğsüne götürür ve aynı dille nasıl olduğumu sorar. İkimizin de birbirimizi yeniden gördüğümüzden mutlu olduğumuz yüzlerimize yansın. Aslında iki gülümsemedir tanışan. Birbirimizin ne adını biliriz ne de sanını. Bir defacık çiçeğini almış da değilim.

 

Yorgunluğumun üstüne beni yormadan işlerimi oluruna koyan doktorlarıma, hiç çiçeğini almadığım, yaşamını çiçek satarak devam ettiren, dünyanın en güzel gülen kadınına, ellerimde çiçeklerle gidebilseydim.

 

Bir ilke imza atsaydım ve çiçekçiye çiçek götürseydim.

Güzel gören ve gülen bütün insanlara…

 

Sevgiyle