BU BİR MODA

Kim ne derse desin…

Kim ne şekilde yorumlarsa yorumlasın…

Günümüzde – dünde demiyorum – günümüzde türban diye bir sorun kalmamıştır.

Bu gün ülkemiz bir modanın etkisinin altında.

Türban modası…

 ***

 Bu görüşe nerden mi vardım?

Merak edenler günün özellikle 10 undan hatta 9 undan, öğleden sonra 4 e 5 e hatta 6 ya 7 ye kadar Gaziler Caddesi, Şıhcan Caddesi ve Mütercim Asım Caddesi ve de bu caddelere bağlı sokanlarda ki mahşeri kalabalığı dikkatle gözlemlerlerse; bu kalabalığın %90’nını belki daha fazlasını kadınların, genç kızların oluşturduğunu göreceklerdir. Bu mahşeri kalabalıkta da dikkatlerini mutlaka çekecektir, beklemedikleri kadar türbanlı kadın ve kız vardır.

Göreceklerdir ki, bu türbanlı kadın ve kızlarımızın hemen hemen hiçbir taktıkları türbanın mahiyetini bilmiyorlar. Sorulduğunda belki “saçımızı saklamak için” diyeceklerdir.

Ve mutlaka öyle olanlar vardır. Onların ahvalleri başla göz üstüne.

Ancak diğerlerinin gönüllerinde ise sadece ve sadece modaya uymak vardır.

Bu da katıngısız, tartışmasın günümüzde bir akım haline gelen TÜRBAN MODASI” dır.

 ***

 Şimdi kimilerinin: “Koca Türkiye de Antep böyle bir şeye kıstas olarak alınır mı?” dedelerini duyar gibi oluyorum.

Alınır hem de bal gibi alınır. İstanbul’da da, Ankara’da da, İzmir’de de bu böyledir.

Genç kızlarımızın, kadınlarımızın içinde döndükleri, savruldukları bu moda akımıdır.

Türban modası…

 ***

Gerçek türbanlı genç bir hanım sadedidir, mütevazıdır, aşırılıktan kaçandır. Süsüne boyasına türban dışındaki diğer giyimine de dikkat edendir. Kaç türbanlı günümüzde bu özellikleri koruyor?

Hani Antep’imizde bir söz vardır.

“Bizim gelin benden kaçar başını örter kıçını açar” diye…

İşte öyle bir şey. 

 ***

 Ülkede türbanı moda dışında bir simge olarak kullananlar sadece siyasiler ve o siyasilerin sempatizanları.

Bu İstanbul’da da, Ankara’da da, İzmir’de de, Kars’ta da, Van’da da böyledir.

 ***

Moda denilen olay geçici bir yenilik akımıdır. Gelir hükmünü icra eder ve çeker gider.

Bir süre sonra da unutulur.

Bu moda da yani türban modası da unutulmaya mahkûmdur.

***

 Ama ne yazık ki, bu moda ülkemize pahalıya patladı…

Bununda sebebi siyasi.

 ***

Yıllardan beri türbanın simgeleşmesi için çalışıldı. Bir simge haline gelmesi için uğraş verildi. Bunu A Partili de yaptı, B Partili de yaptı, C Partilide yaptı. Ama yine de istedikleri simgeleşmeyi yakalayamadılar.

Yakalayamazlarda!

Ne yazık ki, mevzuu şimdilerde bir “sidik yarışına” döndü.

Hiç önemi.

Yeter ki ülkemizde CUMHURİYETİMİZE, DEMOKRASİMİZE, BAĞIMSIZLIĞIMIZA bir halel gelmesin!

Gerisi boş laf…

 ***

 Bu ülke, özellikle Osmanlı’da sonra çok badireler atlattı…

Bu ülkede cumhuriyet öyle kazanda yemek pişirilir gibi hazırlanıp milletin önüne konmadı. Nice canlar yandı, nice canlar alındı.

Da; cumhuriyetimiz cumhuriyet oldu.

 ***

 Onun için hiç kimse bu günkü türban mevzuu için ne üzülsün, ne gerilsin ne de zevkten dört köşe olup göbek atsın.

Şu iyi bilmeli ki, olması gereken buydu ve oldu.

 İki kişiyi biribirine düşman etme bunlar için bir sanat olmuştur. Ara bulmaz, bozmak için ellerinden geleni yaparlar. Atalar söylemiştir: “İnsan çocuğu ara yapar” diye, bunların özüne ters düşer ara bulmak.

 Eline bakanın eteğine bakar. Yardıma muhtaçtır. El açmıştır. Onu tuzağa çekmek için her film fırıldağı çevirir çember kılıklı. Bayan eleman çalıştırır. Arzusuna ulaşmadı mı yol verir. Bayan müşterisi gelir. Hürmetinde bir kusur bulamazsın. Sanırsın ki, kırk yıldır görmediği yareni gelmiş. Eli ayağına dolanır. Ne yapacağını ne edeceğini şaşırır.Dürüstlükle kahpelik arasında gider gelir. Dürüst olmaya çalışır bir türlü beceremez. Yüzüne gözüne bulaştırır.

Özü kahpedir puştun. Özüne döner.

 Her fırsatta mağduru oynar. Ezildim-büzüldüm-düzüldüm senaryolarının oscarlı aktörüdür. Hakkı ol-ma-yan bir şeyi kendine vermediklerini anlatırken büzülür de büzülür. Dinleyenin gözüne yaşlar düzülür.

İşte tam o an hedefe kitlenir sokak namuslusu avı yenecek hale gelmiştir artık.

Rol yaptığını anladıysan eğer, en büyük düşmanı sen olursun. Açık vermiştir çünkü, açığını biliyorsun. İşte o an yandın başlar iftiralar senin için. Yalanların bini bi para olur artık. Haklı çıkarmak için kendini başka yolu kalmamıştır.

 Aş ekmek hatırına taklit yapmaya kalkar, gazino pistine benzer bir yer bulup iyi deşarj olamayan insanlara oyun sergiler. Onu da beceremez soytarı gibi meydanda kalır çoğu zaman. Ama vazgeçmez huyundan.

 Kulakları daima dikine durur. Alıcıları açıktır. Yanaşırda yanaşır.

Yanaşmaya yakışanda budur.

 

Her zaman rahat görünümlüdür.

Tavrı hareketleri onu hep öyle gösterir. Eleğe dönmüş karakterinden bihaberken, ununu eleyip eleğini asmıştır sanki. İçinde fırtınalar kopar. Fitneden fesattan geri kalmaz.

Bunların bazısı namazda kılar. Daha camiden dışarı adımını atar atmaz başlar Ahmetin evinden mehmetin işinden hasanın avradından dem vurmaya.

 Neden öyledir bilinmez, insan bedavadan bulduğu bir şeye kıymet vermez hiçbir zaman. Sokakta bulunan her şey, onu bulana kıymetsiz gelmiştir. Değerini bilmez.

 Bir ana pazarda çocuğunu kaybetse, onu bulduğunda bağrına sımsıkı basar.

“yavrum” der, “seni ben sokakta mı buldum”.

 

Ahlak-namus-şeref-haysiyet kişiye özünden gerekir.

Sokakta bulup üstüne giyenlerin üzerinde eğretidir her zaman.

 Özünde bu kavramları barındıran insana paha biçilmezdir.

Ne paraya, ne makama ne de herhangi bir çıkara değişmez:

“KİŞİLİĞİNİ, ONURUNU, ŞEREFİNİ, NAMUSUNU” ve samimiyetinen ödün vermez hiçbir zaman, dürüstlüğünü muhafaza eder.

 Dedim ya, zaten bunlarda onu ilgilendirmez.

Sokakta bulup üzerine cuk oturttuğu namusla namuslanmıştır çünkü….