Bremen Mızıkacıları.

Çeşitli müzik türleri, müzik aletleri, müzisyenler, farklı eğitim  ve kültürde dinleyiciler.Farklı mekanlarda yapılan müzikler.Bunlara birde kaydedilerek dinlenilen müziği eklersek  farklılıkları içeren bütün bu çeşitliklerin ortak  noktası zevk alanı farklı gruplar çıkar.Yani her bir müziğin etrafında kümelenmiş bir insan grubu mozaiği çıkar.Tabi bu kategorileştirmede  başka bir müzik tarzını da beğenmez anlamı çıkmasın.İnsan, aldığı  eğitim, edindiği kültürü ile farklılıkları beğenebilir.Ancak bu edinimler diğerlerini reddetmesi anlamına gelmez.Farklılıklarda, sınırlarını aşmamak, özgürlüğünün sınırsız olduğunu düşünerek dilediğince davranmayıncaya kadar sorun yoktur. Buna diğerlerine saygıda diyebiliriz. Örneğin, batı tarzı klasik müziğin dinleyicisi ile klasik Türk Müziği dinleyicisi, folklorik /yerel özellik taşıyan farklı toplum müzikleri,  bu müziklerin icrasında ki müzik aletleri..Bütün bunların ortak noktası İnsanla yapılması, insan ruhuna yönelik olması.Müziğin dilinin evrensel olduğunu da söyleyelim. Gelelim analizlere; onlarca müzisyenin olduğu bir müzik grubunda sahnenin önüne gelen Orkestra şefi, elinde baton denilen ince ve küçük bir değnek olduğu halde, orkestrayı meydana getiren müzisyenler topluluğunu kesin bir otorite ile yönetir. İcra edilecek eserin yorumlanış tarzına karar verir, orkestrada yer alan her müzisyene gerekli gördüğü ritim ve nüansları empoze eder. Farklı türleri olan bir müzik aleti olan Sazı çalan ekibinde tek veya grup halinde çalmasına eklenen ritim aletleri ile icra, otorite kişinin olmadığı bir davul-zurna ekibi de aralarında vücut dili, Göz teması ile izleyenlere, dinleyicilere icraatlarını sunar, zevkli anlar geçirmelerini sağlarlar.

Bütün bu farklı müzik türlerini izleyenlerin diğerlerinin tercihine saygılı olması gerekir.Müzikten, sosyal-siyasal bir çıkarım yapılırsa; farklı tür müziği dinleyenlerin birbirine saygılı olması gerekir.Ancak bu müzik türlerini aynı ortamda birlikte icra etme Bremen Mızıkacıları hikayesine döner..Çalanın da, söyleyenin de, dinleyenin de zevk almadığı baş ağrısı bir gürültüye dönüşür. Küçük mekanlarda, alanlarda, görsel-işitsel yayınlarla sınırlı sayıda dinleyiciye yönelik icra edilen müzikle, Demokrasinin bir birine çok benzediğini düşünürüm.Birinin veya bir toplumun Özgürlüklerin sınırının bittiği yerde diğerlerinin sınırının başladığı, birbirlerine saygı ve tahammül ederek, bunların ister gelenek ister yazılı kurallar bütünü içinde düşünülmesi, ahlaki davranılmasının gereği taraflar için en güzeli olacaktır. Hani denilir ya; insanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır. Ancak hep bir ağızdan gürültü- patırtı ile  olmadan. Yoksa ortam, Bremen mızıkacıları ortamına döner. Bizim tabirle; zurnanın zırt dediği yere gelinir, her kafadan çıkan ses anlaşılmayan gürültü olur.Davulun sesi uzaktan hoş gelebilir de kulağın dibin de bir yere kadar tahammül edilir.

Ülkemizin haline baktığımda, hani elinde bir çomakla (Baton) orkestrayı yönettiğini zanneden, bu konuda "kerameti kendinden menkul" zatın, nefreti makamında dinlettiği gürültü patırtıyı konserin sonuna kadar dinlemek zorunda değiliz.Yok öyle ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin hikayesi. Gidenler gitsin deyipte ne idüğü belirsizlere meydanı bırakacak değiliz...Yeri dar olan gitsin.Ya'da oturduğu, durduğu yerin emanet olduğunu, Emanete hıyanetin elbet hesabının verileceği bir gün geleceği unutulmasın.Bizler, müziğin kötü icra edildiği yeri terk etmek değil, kötü müziği icra edenleri layık oldukları yere göndermek mecburiyetindeyiz.
Çaresiz değilsiniz, ÇARE SİZSİNİZ ...

Yük.İnş.Müh M Sait Köse