Sevgili Daniel Goleman’in Duygusal Zeka kitabından esinlenerek hazırladığımız yazı dizisine devam ediyoruz.
Akıl ile zeka arasında fark var. Akıl, zeka da dahil tüm donanımımızı bize hizmet edecek şekilde kullanmamızı sağlıyor. Yaptığım bu tanımı Daniel Goleman’in öne sürdüğü duygusal zeka konsepti ile birleştirecek olursak şöyle oluyor;
Zeka = IQ
Akıl = Duygusal zeka (yani EQ)
Yaşamımızın tamamı, yaptığımız seçimler “akıl” vasıtasıyla şekilleniyor. Donamımızı (IQ da dahil) ne kadar akıllıca kullanabilirsek yaşantımız o kadar keyifli geçiyor.
Daniel Goleman kitabında bu konuyu şöyle ele alıyor.
İki zihnimiz var. Biri duygusal zihin, yani kalbimiz. Diğeri rasyonel zihin. Yani mantığımız. Bu iki zihnin etkileşimi beynimize yansıyor ve buradaki karar alma mekanizmamızı tetikliyor.
Birbirinden son derece farklı çalışan bu iki zihin, yaşamımızdaki seçimleri belirliyor. İkisi de bize bilgi getiriyor. Rasyonel zihin algılamamızı, fark etmemizi, düşünmemizi ve sonuç çıkarmamızı sağlayarak bilgiye ulaşmamızı mümkün kılarken duygusal zihin dürtüsel şekilde çalışarak bize anlık bilgi getiriyor. Daha kuvvetli, daha patlayıcı.
Yaşantımızda bize hizmet edecek seçimler yapabilmemiz için hem duygulara hem mantığa ihtiyacımız var. Normal şartlar altında bu ikisi birbiriyle gayet uyumlu çalışır. Normal şartlar nedir? Aşırılıklardan uzak olduğumuz, dingin hallerimiz. Ne zamanki sükunet kaybolur ve duygusal anlamda aşırılıklar yaşamaya başlarız, o zaman duygu ve mantık arasındaki denge şaşar. Duygular ne kadar sivrileşirse mantık o kadar despotlaşır. Ancak mantığın bu despot yaklaşımı hiçbir katma değer sağlamaz. Aksine bizi korkulara ve daha da aşırı duygu durumlarına sürükler. Bu durumu kontrol altına almaz isek yaşantımızın freni boşalmış bir kamyon gibi son hız duvara toslamasına engel olamayız.
Normal koşullarda bu iki zihin uyum içinde hareket ederler. Birbirlerini tamamlarlar. Duygular zihne gerekli bilgiyi iletirler. Zihin bunları elekten geçirir ve aşırılıkları rafine eder. Çıkan rafine sonuç bizim seçimlerimizi yönlendirir. İşin içine tutku girdiğinde bu denge bozuluyor. Tutku durumunda duygusal zihin baskın hale geliyor ve rasyoneli baskılıyor.
Bizi tutkunun pençesine iten duygu durumları neler?
Yersiz korkular, bağımlılıklar, asabiyet, açgözlülük ve benzeri olma halleri. Bir diğer deyişle duygu taşmaları.
Duygu taşmalarını dengeleyebildiğiniz sürece zihniniz görevini yapar ve size ihtiyacınız olan rasyoneli sunarak en doğru yöne gitmenizi sağlar. Ne zamanki duygu taşmaları içinde boğulmaya başlarsınız, o vakit zihninizi de devre dışı bırakmış olursunuz.
Duygusal zekanın aşamalarını hatırlayalım:
1. Kendi duygularının farkına varmak
2. Bunlardaki aşırılıkları törpüleyip içinde kaybolmadan regüle edebilmek
Gördüğünüz gibi, mesele duygular veya duygusallık değil.
Mesele duygularınızı regüle etmekte.
Kendimden örnek verecek olursam.
Duygu taşmalarım ekseriyetle yersiz korkularımdan ve geleceğe hükmetme kaygımdan/isteğimden kaynaklanıyor. Geleceğimi yönetmek ve geleceğimin benim istediğim şekilde gelişmesini istiyorum. Özünde geleceği dizayn etmemde sorun yok. Zira geleceğim, bugünkü hayallerimin, isteklerimin ve aksiyonlarımın bir ürünü olacak. Sorun, gelecekle ilgili dizayn ettiğim plana, yolda giderken oluşması muhtemel aksaklıkları savuşturabilmek için gerekli mühimmatı koymadığımda ortaya çıkıyor. İhtiyacım olan mühimmatı biliyorum. Duygusal dayanıklılık ve açık zihin. Duygusal regülasyonumu ne zaman yapamadıysam zihnim büyük bir karmaşanın içine düştü. Zihnimin karıştığını ve dinginliğimi kaybettiğimi nasıl anlıyorum biliyor musunuz? Kendimi buzdolabının önünde anlamsız şekilde atıştırırken buluyorum. Bu gibi basit göstergeler bana kendimle ilgili sinyal veriyor. Bu sinyali fark ettiğim anda duygularımı fark edip bunları nasıl regüle etmem gerektiği üzerinde düşünüyor ve mutlaka bir yol buluyorum. Çözüm, duygularımı görmezden gelmek yerine onları fark etmeye başladığım an beliriyor.
“Akla karşı koyabilen tek şey duygulardır.”
Ömer Seyfettin
Sevgiyle,