BELKIS KİMDİR ?

Anadolu’nun bir çok bölgesinde adı Balkız veya Belkıs olarak bir çok kız çocuğuna verilen, Gaziantep’in Nizip ilçesinin 10 km. doğusunda bulunan bir köy yerleşimi olarak karşımıza çıkan  ve yakın bir zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nden  getirilen mozaiklerin birine adı verilen Belkıs kimdir.

Belkıs,  Kuran- ı Kerim’de tevhid dinini benimseyen Saba Melikesi’dir. Hz. Süleyman’ın en büyük aşkıdır, adaletli olmasından dolayı Güney’in adil kraliçesidir. Efsaneye göre zamanında  Ortadoğu’nun en güçlü kadını olan Saba Melikesi, ticarette varlığını korumak için için İsrail Kralı olan Hz. Süleyman'la görüşmeye gittiğinde Hz Süleyman ile Saba arasında duygusal bir yakınlaşma başlamıştır. Kutsal kitaplara göre güzelliği ve bilgeliğiyle Hz. Süleyman'ı kendine aşık eden Saba Melikesi Belkıs'ın ülkesi Etiyopya ve Somali topraklarından oluşuyordu. Başkenti ise Yemen'in kuzeyindeki Mağrip kentiydi. Mağrip, Kızıl Deniz'le Umman Denizi'ni birbirine bağlayan Babülmendep Boğazı'na hakim olduğu için zengin bir kentti. Mağrip, Afrika kıtasının kuzey kıyısında Mısır'ın batısında kalan Mısır haricindeki ülkelerin tümü olarak tanımlanmaktadır. Günümüzde Mağrip, dar manada Tunus, Cezayir, Fas ve Batı Sahra'yı içerir. Libya ve Moritanya'nın da bunlara eklenmesiyle "Geniş Mağrip" diye adlandırılabilecek bölge ortaya çıkar.

Kayıp kent Mağrip yaklaşık 1 asır önce tespit edilmişti, fakat kazı yapılamadığı için tespit edilen yerin Mağrip olup, olmadığı kesin olarak belirtilemiyordu. 1952 yılında Amerikalılar tarafından küçük bir araştırma yapılmış fakat yarım kalmıştı. 1998 yılında aralarında Londra Arkeoloji Enstitüsü uzmanlarının da bulunduğu, Amerikan İnsani Araştırma Vakfı bölgede gelişmiş aygıtlarla yapmış olduğu araştırmada kalın kum tabakasında altında çok iyi durumda korunmuş olan bir tapınak tespit edilmiştir.

Kur’an’da anlatılan kıssa Ahd-i Atîk’den farklı olarak karşımıza çıkar. Hz. Süleyman hüdhüdün getirdiği bilgiler üzerine, güneşe ta­pan Sebeler’in bir kadın olan hüküm­darlarına yine hüdhüd vasıtasıyla bir mektup gönderir ve onları hak dine da­vet eder. Mektubu alan melike kavmi­nin ileri gelenlerini toplar, Süleyman’­dan besmele ile başlayan ve kendilerini tevhid dinine davet eden çok önemli bir mektup aldığını söyleyerek muhtevası hakkında onlara bilgi verir ve, “Ey ileri gelenler, vereceğim karar hakkında fik­rinizi açıklayın; sizin görüşünüzü alma­dan kesin bir emir vermek istemiyorum!” der. Onlar da güçlü ve kuvvetli oldukla­rını, istediği emri verebileceğini söyler­ler. Melike hükümdarların girdikleri yer­leri tahrip edip güçlüleri zelil kıldıkları­nı hatırlatarak meseleyi barışçı yoldan halletmek niyetinde olduğunu bildirir ve Hz. Süleyman’a açık ve olumlu bir cevap yerine bazı hediyeler gönderir. Bu du­ruma öfkelenen Süleyman Belkıs’ın he­diyelerini elçileriyle birlikte geri yollar ve onu üzerine yürümekle tehdit eder. Sonunda Hz. Süleyman’ın bizzat ziyare­tine gitmek zorunda kalan melike, onun cismanî ve ruhanî gücü karşısında ger­çek bir peygamber olduğunu anlar ve daha önce yanlış yolda bulunduğunu iti­raf ederek tevhid dinini kabul eder.

Kıssanın Kur’an’daki ayrıntıları arasın­da yer alan, Sebe melikesi yolda iken tahtının bir anda Hz. Süleyman’ın huzu­runa getirilmesi, melikenin geldiğinde tahtını tanıyarak hak dini benimsemesi ve saraya girerken eteklerini toplaması motifleri Ahd-i Atîk’te bulunmamakta­dır. Bu motifler bazı İslâmî rivayetlerle bu rivayetlere büyük benzerlik gösteren Ahd-i Atîk’in Ester kitabının Ârâmîce şerhinde (Targum Şenî) çeşitli biçimlerde açıklanmakta ve ay­rıca hikâyeye Kur’an’da olmayan pek çok eklemeler de yapılmaktadır. Bu ekleme ve ayrıntılara göre annesi pe­ri kızı, babası cin olan Belkıs’ın bacakla­rında tüyler bulunduğu söylenmektedir. Hz. Süleyman bu söylentinin doğruluk derecesini anlayabilmek için sarayının avlusunu altından sular akan billur bir döşeme ile kaplatır. Belkıs saraya girer­ken sudan geçeceğini sanarak etekleri­ni kaldırır, böylece bacaklarının tüysüz olduğu görülür. Bu motifin yorumu ise Hz. Süleyman’ın Belkıs’a gerçekle ger­çek olmayanı birbirinden ayırt edeme­diğini göstermesidir. İslâmiyet’in çıkışın­dan sonra yazıldığı kabul edilen bu ki­taptaki hikâyenin İslâmî rivayetlere ben­zerlik göstermesi onlardan etkilenmiş olduğu şeklinde yorumlanmaktadır.

Belkıs Türk ve diğer İslâm edebiyat­larında çok sevilen bir motif olmuş, ge­rek şahsı gerekse Hz. Süleyman’la oldu­ğuna inanılan duygusal ilişkisi çeşitli bi­çimlerde işlenmiştir. Belkıs’ın müslüman halk arasında çok tanınmış bir şahsiyet haline gelmesinin bir sonucu olarak da bütün Ön Asya’nın pek çok yerindeki çe­şitli tarihî harabelere Belkıs (Anadolu’­nun bazı yerlerinde Balkız) sarayı (veya köşkü) adı verilmiştir ki Evliya Çelebi bu harabelerden birçoğunun yerini bildir­mektedir.

Şairler kendilerini veya şiirlerini öv­mek için de Hz. Süleyman ile Belkıs ef­sanesinden faydalanırlar. Şiir ülkesinin Süleyman’ı olan şair tahtını Belkıs’ın ar­şı veya hayalinin Belkıs’ını arşı taşıyan melek olarak görür. Nazîm’in, “Hüdhüd-i nutkumu bâğ-ı sühânımda görse/Ola zindan dil-i Belkîs’a çemenzâr-ı Sabâ” beyti bu düşünceyi ifade eder.