Türkiye’de durum nasıl peki? Karnınızı doyurmak bile bir mücadeleye dönmüş durumda. Asgari ücret artsa ne olur, artmasa ne olur? Gıda fiyatları zam üstüne zam görürken, kira fiyatları maaşları üçe katlamışken, maaşa gelen zam, cebinizden çıkmadan eriyip gidiyor. Dışarıda yemek yemek mi? Sinema mı? Konser mi? Bunlar bir asgari ücretli için lüksten öte birer fantezi artık.
Almanya’da enflasyon %3 ve bu oran çok yüksek diye konuşuluyor. Gülüyorum. Orada market fiyatlarının arttığı haber olurken, bizde fiyatlar bir ayda ikiye katlanıyor, bu normalmiş gibi karşılanıyor. Almanya'da hükümet gıdayı ucuzlatmak için çalışıyor. Bizde ise her zam, “normal bir süreç” diye açıklanıyor. Gıda fiyatları, kiralar, ulaşım… Her şey zamlanıyor. Ama kimse “insanca yaşamak” ne demek diye sormuyor.
Bir asgari ücretlinin hayatını düşünün. Çalışıyor, kazanıyor ama bir hafta sonu dışarıda ailesiyle vakit geçirmeye cesaret edemiyor. Çünkü bir akşam yemeği, maaşının neredeyse dörtte birini alıp götürüyor. Sinema mı? 2 kişi gitmek istese, bir bilet parasına iki ekmek daha alayım diye düşünüyor. Ruhunu doyurmayı geçtim, insanın karnını doyurması bile zorlaştı.
Oysa Almanya’da asgari ücretle çalışan biri, tüm temel ihtiyaçlarını karşılayıp bir de sosyal hayatını sürdürebiliyor. Türkiye'deki asgari ücretli ise hayatta kalmaya çalışıyor. Arada bir fark var, ama sadece maaş değil bu fark. Bu fark, insanca yaşamakla yaşamak arasında.
İnsan sadece yemek yiyerek hayatta kalmaz. Bir sinema biletine, bir konser anısına, bir kafede içilen kahveye de ihtiyacı vardır. Ruhunu beslemezseniz, bir süre sonra sadece yaşayan bir beden olursunuz. İşte bizim asıl kaybettiğimiz bu: ruhumuzu doyurma şansımız. Karnımız aç değilse bile, ruhumuz yıllardır aç.
Türkiye’de asgari ücretle yaşamak, bir nevi ceza gibi. Sizi hayattan koparıyor, sadece “var” olmanıza izin veriyor. Ama insanca yaşamak “var” olmaktan öte bir şeydir. Almanya’daki asgari ücretlinin hayatına bakın, sonra Türkiye’dekiyle kıyaslayın. Bir ülkenin asgari ücret politikasının sadece ekonomik değil, sosyal bir mesele olduğunu anlayacaksınız.
Asıl soru şu: Biz ne zaman karnımızı doyurmanın ötesine geçip, ruhumuzu da doyurabileceğiz?