Alleben deresi, isminin nerden geldiğine dair bu güne kadar onlarca yazı okudum. Konu ile ilgili yaptığım araştırmayı bu gün köşemde paylaşmak istedim.
Alleben deresi, konumu bakımından Gaziantep ilinin tam ortasından akan, akışı sırasında da Gaziantep İlini ikiye bölerek, Şehitkâmil ve Şahinbey ilçelerini ayıran akarsuyumuzun adıdır.
“Alleben” adının nereden geldiği tam bilinmese de duyduğumuz kadarıyla: “Allıbent, Allıben, Ali Bendi, Alluben, Aynulleben” gibi isimlerin yanı sıra, Arapça: “Halip ve leben” (süt ve yoğurt) sözcüklerinden oluşabileceği varsayımlarının olduğunu biliyoruz. ( Bir rivayete göre: İslam orduları Alleben deresinin aktığı bölgeye gelince, derenin süt gibi köpüre köpüre aktığını görünce: “Aynülleben” demişler) Sözcük: “ Aynı yoğurt” anlamındadır.
“Bent” ya da “ben” Aleben deresinin geçtiği bir yörenin adı olabilir. Gaziantep’in batısından 10-15 km kadar uzağından doğarak, Gaziantep sınırları içinde 70 km yol aldıktan sonra Suriye topraklarına geçen bir akarsudan söz ediyoruz.
Alleben’in köpüre köpüre süt ve yoğurt gibi, pırıl pırıl aktığı zamanları gördüm. Bana göre “Alleben” sözcüğü, yani dere adı, Arapça kökenli: “Halip ve Leben” sözcüğünden oluşmuştur. “Aynülleben” sözcüğü, halk ağzınde değişerek:” Alleben” olmuştur.
Cemil Cahit Güzelbey bir yazısında aynı benim anlamdırdığım şekliyle:”Hazreti Ömer’in ordusu, çölü geçip kalabalık bir şekilde pınarın beslediği dere kenarına geldikleri vakit, suyun kayalardan atlayıp saçtığı, beyaz köpüklü akışına bakıp “süt gibi” anlamına gelen “Aynülleben” demişler ve Gaziantep ağzı bu Arapça sözcügü “Alleben” şekline sokmuştur.” Demektedir.
“Dahası da var. Gördüğüm bir fotoğrafta: Alleben’in, Kavaklık içinde küçük adacıklar oluşturduğunu gördüm. O adacıklara da yüzülerek geçildiğini duymuştum.
İnsan yazılarına bazen öfke ile başlayabiliyor. Alleben üzerine kurulmuş birkaç bent gördükten sonra o bendi yapan insanların ismini: “Alibendi, Allı ben gibi isimlendirerek dereye ad olarak vermelerine de üzülüyor.
İsmini nereden alırsa alsın. Alleben eskilerde Gazianteplinin hayat kaynağıydı.
Bu sözü bir ben söylemiyorum. Alleben ve kenarlarında oluşan: “yedi söğütler, Kavaklık, sekiz söğütler, İncili pınar üzerine onlarca şiir yazılmıştır. Onlarca kişi yazılarında Allebenden söz etmiş, öve öve bitirememişlerdir.
Çocukluk, ya da gençlik yıllarımda Alleben deresi kenarına kurulmuş olan birden çok, kahvehane, kıraathane, gençlerin buluştuğu büyük çay bahçeleri bulunmaktaydı. Bu çay bahçelerinden sadece biri, (Emirgan çay bahçesi) o zaman Gaziantep’te yaşayan her gencin mutlaka yolunun düştüğü bir yerdi. Emirgan üzerine yazılmış birkaç şiirin olduğunu da biliyorum. Hatta şehrin eğlence yerlerinin (Pavyon ve bar gibi) birkaçı bu dere kenarındaydı.
Anılardaki “Alleben” ismi öyle dere olarak geçecek gibi değildi ki yakın bir tarihe kadar: “Alleben” isimli bir dergi bile çıkmaktaydı.
Alleben, şimdiki Alleben göletinin olduğu yerden de doğmuyordu. Pancarlı, kadı değirmeni, şimdiki göletin bulunduğu yer, gibi bilgiler yanlış bilgilerdir. Gerciğin köyünde konuştuğum köylülerden, Alleben göletinin batısında: “Kızan yolu gölü” isimli bir gölün bulunduğunu, hala o mevkiye de: “Kızan yolu” denildiğini öğreniyorum. Köylüler, yakın bir zamana kadar bu gölün bulunduğu yerde, Çöl, çipil anlamında su birikintilerin olduğunu, yeni yeni kuruduğunu anlatıyorlar.
Bu gölden çıkan su ve Sofdağından gelen dere, Pancarlı suyu ile birleşerek, Alleben deresini oluşturmaktaydı. Sonra da; Yamaçtepe, (İsmoon) Batalhöyük, Kavaklık, yedi söğütler, Kale altı, Yazıcık, semtlerinden geçerek, Humanız, Karatar mevkilerinden Yeşilkent mahallesine kadar aynı isimle akmaktaydı.
Yeşilkent, Kurtuluş, Bayramlı Çaybaşı mahallelerinin içinden geçen dere Oğuzeli ilçe sınırlarına gelinceye kadar eskilerden bu yana:” Halep arığı” adını alırdı.( Şimdi bile Arık denilmektedir)
“Şahinbey ilçesi sınırları içinde, Elmalı ve Beşdeli köylerinde: “ HALEP ARIĞI” ismine bir kere daha rastlayabiliyoruz. Hatta Karacaoğlan bir dizesinde: “Beşdeliden geçer Halep’in suyu” diyor. ( O su ileAlleben’in bazı yerlerde aldığı isim aynı değildir. Bu ismleri birbirinden ayırmamız gerekir. )
“Halep arığı” denilen ve Halep’e giden içme suyu, Keriz köyü yakınlarından çıkarak küfeki borularla Halep’e taşınan başka bir suyun adıdır.
Oğuzeli ilçesinden sonra derenin adı: “Sacır Suyu” dur. Dere, Aktığı yörede bulunan; İncili Pınar, Karamaraş pınarı, Hacıahmet Pınarı, Alleben Pınarı, Eşkimişki Pınarı, Yazıcık Pınarı, Humanız Pınarı, Karatar pınarı, Nurgana pınarı gibi pınarların suyunu da alarak, Suriye topraklarına geçerdi. Hele hele, Akpınar, Oğuzeli pınarları ve Aynafarla birleştikten sonra o kadar gürleşirdiki…
“Gazianteplinin hayat kaynağıydı” diyorum. Yöredeki toprakların tümü bu derenin suyu ile sulanırdı. Her pınarın başı cıvıl cıvıl, kimi yerde yün, kimi yerde bulgurluk ve dövmelik buğdaylar bu pınar başlarında yıkanırdı. Her pınarın başı bir piknik alanları gibiydi.
Geçtiği her yerde meyveli ve meyvesiz onlarca ağaç türüne rastlanırdı.
“Dut” denince aklıma ilk gelen yer, Nurgana ile Bebirge arasındaki yol boyunca uzanan dut ağaçları gelirdi de, her dut zamanı mutlaka ve mutlaka bu yola girerdim.
Maksat dut yemek değil… Akpınar başında mutlaka bir nişanlı sahresine rastlar, davullu zurnalı eğlencelerin tadını çıkarırdım. Bu nişanlı sahreleri sadece Ak Pınarda değildi tabi: “ her pınarın başı” diyorum. Şimdilerde: “Kavaklık” denilen yer, piknik alanlarının başında gelirdi. İncili Pınar da, Humanız Pınarları da öyleydi… Onlarca pınar demek istiyorum. Biliyorsunuz Gaziantep pınarları ile ünlü bir şehrimizdir. Her pınarın suyu da mutlaka ve mutlaka yolunu Alleben dersine doğru çevirir ve mutlaka Alleben dersine dökülürdü.
Şimdilerde Alleben, Gaziantep içinden geçerken, şehri ilçe olarak ikiye böler. Kuzeyinde kalan bölge, Şehit Kamil, güneyinde kalan bölge ise Şahinbey ilçesidir.
Sular eskisi gibi gür ve temiz değilse de 100. Yıl parkı içine yine bir serinlik, yine bir neşe getirmekte… Hele hele Alleben göleti: Yamaçtepe, Isbatırın “Sarısalkım”, Gerciğin mahalleleri arasına kurulmuş 200.000 metrekare alanıyla tam bir piknik alanı… 130.000 metrekare yeşil alanıyla da Gazianteplinin tüm ihtiyaçları karşılanmaktadır. Alleben göleti kafeterya, Restaurantlar, Yüzme havuzlarıyla, Aqua parklarıyla, mescitiyle, gölet üzerinde kano ve yelken yarışlarıyla tam bir eğlence yeri, piknik alanıdır.
Kavaklık içerisinde tutulan su üzerinde, yine kayıklar yüzdürülmekte. Etrafındaki kafeler şehrin eğlencesinde büyük bir rol üslenmektedir. Alleben Hakkında şimdiye kadar bir sürü yazı okudum.” Bu yanlış, bu değildir” gibi bir iddia da taşımak istemediğimden bazı kaynakları da yazmayı uygun görüyorum:
Gaziantep’i kuzey-güney yönünde ikiye bölen Alleben Deresi’nin adının nerden geldiği konusunda çeşitli varsayımlar vardır. Şakir Sabri Yener, “Aynülleben-Alleben-Allıben-Alluben” başlıklı makalesinde bu varsayımları şöyle özetler.
Bunlardan ilkini, C. C. Güzelbey, 2 Ekim 1970 tarihli Sabah Gazetesi’ndeki “Alleben” başlıklı yazısında ifade etmistir.
Güzelbey’e göre, Hazreti Ömer’in ordusu, çölü geçip kalabalık bir şekilde pınarın besledigi dere kenarına geldikleri vakit, suyun kayalardan atlayıp saçtıgı, beyaz köpüklü akışına bakıp “süt gibi” anlamına gelen “Aynülleben” demişler ve Gaziantep ağzı bu Arapça sözcüğü “Alleben” şekline sokmuştur.
İkinci varsayımda Yener, Gaziantep’te bir lisenin Fransızca ögretmeninin Latince “Alluben”in “içme suyu” anlamına geldigini ifade ettigini belirtir. Ancak kaynak kişi olarak kullandıgı Fransızca ögretmeninin kimligi hakkında bilgi vermez. Aynı kaynak kişi, bu kelimenin aslının aynülleben değil, alluben olabileceğini belirtir.
Yener, kaynak kişisinin bu görüşlerini Romalılar ve Bizanslıların uzun süre Gaziantep’te yaşadıklarından bu varsayımın muhtemel olacağını ekleyerek destekler.
Şakir Sabri Yener, araştırmacı Ömer Özbaş’ın öne sürdügü üçüncü bir varsayımdan bahseder. Özbaş’a göre, Arapça “Aynülleben” sözcügünün öz Türkçesi “Allı ben” olabilir. Alleben denilen sahre yeri kara topraklı geniş bir alanı kaplar. Özbaş, önceden “bu alanlara bostan ekildigini, ilkbaharda arpa başak vermeye yaklaştığı zaman yeşillikler arasında kırmızı gelinciklerin açtığını, bostanların kapsadığı alanı yekpare bir gelincik tarlasına döndürdüğünü” belirtir.
Kara toprak üzerindeki al gelincikleriyle bu alanın,güzel bir kızın pembe yanaklarındaki “ben” e benzediğini ve bu alana “allı ben” denildiğini ifade eder.
Özbaş, “gelincik mevsimi geçtikten ve ikinci ürün de kalktıktan sonra kara topraklı bostanların bu güzel mesirenin ortasında bir güzel yüzdeki siyah “ben” gibi alleben adını koruyarak kaldığı” çıkarımında bulunmuştur. (Yener, 1972: 14)( Tuğçe Işıkhan’ın Yüksek lisans tezinden alınmıştır.)