AHMET TANER KIŞLALI VE YENİLEMEYEN CEHALET

 

 Ekim ayı, Türkiye tarihine faili meçhul cinayetlerle geçmiştir.

Bunlardan Biri de Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Ahmet Taner Kışlalı’dır.

 

Ahmet Taner Kışlalı, 21 Ekim 1999 günü saat 09:40'da Cumhuriyet gazetesine yazdığı son yazısını faksladıktan yaklaşık 19 dakika sonra evinden çıktı.

06 GK 377 plakalı aracına yönelen Kışlalı, arabasının üstüne silecek ile kaput arasına konulmuş poşete sarılı paketi alıp sol eliyle kapıyı açtığı sırada büyük bir patlama meydana geldi. Sol kolu kopan Kışlalı site bekçisi Arif Emirhan Kılıç tarafından Bayındır Hastanesi'ne götürüldü. Saat 10:02'de kalp koroner atışı durmuş, nabzı hızlanmış ve bilinci kapanmış bir şekilde Tıp Fakültesi Hastanesi'ne getirildi. Operatör Dr. Hasan Karakış tarafından yapılan muayene sonrası öldüğü tespit edildi. Ölüm raporu yine Hasan Karakış tarafından hazırlandı ve Dr. Ersin Kaya tarafından basın açıklamasıyla bildirildi. Mezarı Ankara'da Karşıyaka Mezarlığı'ndadır.

Ölümünden sonra 1999 Sertel Demokrasi Ödülü'ne layık görülmüştür.

**

Dikkatleri çeken bir şey vardı, AKİT Gazetesi ölümünden önce Ahmet Taner Kışlalı’yı manşetten vermiş ve resminin üzerine çarpı işareti koymuştu.

**

Nedeni bilinen, faili bilinmeyen bu cinayetle ilgili söylenenleri bir kez daha hatırlayalım istedim.

Nilüfer Kışlalı (Ahmet Taner Kışlalı’nın eşi)“Öldürenler,  sadece maşa olarak kullanılan insanlar. Hatta o insanlara tamamen maşa görevi gördükleri için üzüldüm. Kimi öldürdüklerini, niye öldürdüklerini bilmiyorlar ki. Bunu onlara yaptıranlar önemli. Ama sürece baktığımızda bugüne bakarsak Ahmet’in niye öldürüldüğünü çok daha iyi görebiliriz. Bugünkü Türkiye tablosuna bakınca Ahmet’in neden öldürüldüğünün cevabını bulmak mümkün” demişti.

 

Kamuoyu bugün de aynı oyunun oynanmak istendiğini gördü ve Kışlalı'ya yapılan suikasttan ötürü İslami kesimi sorumlu tutmanın 'suikastı gerçekleştirenlerin' ekmeğine yağ süreceğini anladı.

Kışlalı niçin öldürüldü?

Kışlalı kimler tarafından, neden öldürülmüş olabilirdi? Mahir Kaynak konuyla ilgili bakınız neler söylüyordu: "Bu suikastı İslamcıların üstüne yıkmak isteyen bir grubun yaptığını düşünüyorum. Bir imaj yaratmak istiyorlar. Bu olayda Kışlalı hedef değildir. Kışlalı'nın üzerinden oluşturulmak istenen imaj önemlidir. Bu bir komplodur."

Fehmi Koru ise olayın bir başka yönü ile ilgileniyordu:

"Ülkemizin yetiştirdiği nadir aydınlardan biriydi Ahmet Taner Kışlalı. Hep böyle ses getirecek eylemler hazırlanıyor. Avrupa Birliği'yle ilişkiler yakınlaştı, gelecek ay yapılacak olan AGİT zirvesinde insan hakları adına kendini daha fazla ortaya koyan bir çıkışın ortasında bulunacak, bu da Türkiye'de bir yumuşama ortamının oluşmasına neden oldu. Merve Kavakçı olayı da bunun bir göstergesi oldu. Ayrıca cumhurbaşkanının, başbakanın gösterdiği demokratik tavır önemli bir gösterge oldu. Bütün bu gelişmelerden elbette belirli bir kesim rahatsız oldu. Bunun sonucunda belirli güç ve odakların ki biz bunların Susurluk'la beraber deşifre olduğunu görüyoruz. Bunları toplumu yeniden sarsacak ve birbirlerine karşı saf tutacak hale getirecek bir oyunun parçası olarak görüyorum. Bunların önüne akıllıca gidilirse daha büyük planların önüne geçilebilir. Verilerin iyi toplanmasını ve bundan maksimum kimlerin fayda sağlayacağının bilinmesi ve araştırılması lazım."

Ceyhan Mumcu ise Uğur Mumcu suikastının arkasındaki güçlerin yine sahnede olduğunu söylüyor: "Uğur Mumcu suikastı de aynı örgüt tarafından veya aynı metotları kopya eden başka bir örgüt tarafından gerçekleştirilmiştir. Nusret Demiral, Ankara Valisi ve Ankara Emniyet Müdürü olayı örtbas etmişledir. Ilımlı bir Atatürkçü olduğu için bazı çevrelerce kınanıyordu."

Konu ile ilgili en ilginç tepkiyi veren ise Tuncay Özkan oldu. Uluç Gürkan'ın Kanal D'deki Ahmet Taner Kışlalı suikastıyla ilgili "Aslında laik düzen bombalanmak istenmiştir" yorumuna sert tepki göstererek "Uğur Mumcu olayında da aynı hatayı yaptık. Ve hiç bir sonuca ulaşamadık. Mumcu suikastında birileri özellikle hedef saptırarak Mumcu suikastının faillerinin ortaya çıkmasını engelledi. Elimizde deliller, belgeler olmadan yapılan yorumlar gerçeklerin ortaya çıkmasını engellemekten başka işe yaramaz".

TBMM Susurluk Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış ise bu suikastta 'derin devlet'in izlerini gördüğünü ve Uğur Mumcu suikastına benzediğini söylüyor. Elkatmış, Eyüp Aşık'ın zabıtlara da yansıyan şu sözlerini hatırlatıyor: "Biz Uğur Mumcu suikastını neredeyse çözecek gibi olmuştuk. Ancak bazı devlet büyüklerimiz bunu engelledi". Bu yüzden bu suikastin zamanlamasına da dikkat çekerek 'derin devletin' izlerini gördüğünü söylüyor.

Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi bu olaya sağduyuyla yaklaşılması gerektiğini ve suikastin arkasında laik-antilaik çatışmasını isteyen bazı güç odaklarının olduğunu söyledi.

Eski bakan ve Susurluk Komisyonu üyesi eski milletvekili Fikri Sağlar ise olayın Susurluk bağlantısını kuranlardan: "Bu olayın arkasında Susurluk düzeninin yaşamasını isteyenler var."

Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nail Güreli ise bu olayın devleti zor durumda bırakacağını söylüyor: "Devleti yönetme iddiasında bulunanların öncelikle devlet içindeki hangi gruplara bu konularda cesaret verdikleri ortaya çıkmadıkça yöneticiler töhmet altında kalacaklardır. Bu suikast bütün boyutlarıyla açıklanmadıkça diğerleri arasındaki yerini alacaklardır. Türkiye'yi karıştırmak isteyenlerin olduğunu bilmek devletin sorumluluğunu kesinlikle azaltmaz."

Ertuğrul Günay ise olaya Kürt Meselesi açısından yaklaşıyor: "Türkiye'ye karşı işlenmiş bir saldırıdır. Derin bir saldırıdır. Türkiye'de Doğu sorununun barışçıl yollardan çözülmesini engellemek isteyenler, ekonominin konuşulmasını engellemek isteyenler, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girmesini istemeyenler bu saldırının arkasındadır.

Meclis Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu eski Başkanı Sadık Avundukoğlu ise çarpıcı açıklamalarda bulunuyor:

"Devlet içinde çıkar mücadelesi veriyor belirli gruplar. Bunlar bazı örgütleri taşeron olarak kullanıyorlar. Türkiye'de illegal örgütleri birileri kullanıyor. Bu daha çok provokasyondur. Bu olayı yapan İBDA—C militanı yakalansa bile bu gene de bir provokasyondur. Bir kere daha söylüyorum, Uğur Mumcu cinayeti çözülmedikçe bu cinayetler yine devam edecektir."

 

Merhumu ölümünün 15. Yılında bir kez daha saygıyla anıyoruz.