|
||
![]() |
I.Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusunun Durumu | |
Sibel Doğan | ||
O zamanlar Osmanlı birliklerinde iç hizmetlerin hemen her şeyi eksik gibiydi. Subaylar erlere bakmaya ve kontrol etmeye alışkın değildi. Çoğu birliklerde erlerin üstü başı bit, pire gibi haşeratla doluydu. Hamam tertibatı kışlaların hiçbirinde yoktu. Koğuşların düzenli olarak havalandırılması adeta bilinmiyordu. Mutfak tertibatı akla gelebilecek en ilkel tarzdaydı, hem temiz değildi hem de düzensizdi. Liman Von Sanders, orduda yaşadığı bir anısını şöyle anlatır: ‘’Ben Çorlu’da 8. Tümen birliklerini çok acınacak bir halde bulmuştum. Subaylar 6 ile 8 aydan beri maaş almamışlar, aileleriyle birlikte asker karavanasından yemek yemeye mecbur kalıyorlardı. Erler bir seneden fazla bir zamandan beri aylık yüzü görmemiş, kötü beslenmiş, yırtık pırtık elbiselerle giydirilmişlerdi. Çorlu istasyonunda beni karşılamak için çıkarılan bölüğün bir kısım erleri yırtık potinli diğer kısım ise yalınayaktı. Erlerin hem ayakkabılarının hali ve hem de çok zayıf bulunmaları yüzünden yürüyüş yapmaya güçleri olmadığından büyük çaplı birlik tatbikatları yapmaya imkân bulunmadığını bölük komutanı söyledi.’’ (Sanders:2013) Türk askeri hastanelerinin durumu korkunçtu. Pislik, akla gelebilecek her türlü pis kokular, haddinden fazla dolduran koğuşları sağlığa zararlı ve tahammül edilemez bir hale sokuyordu. Dâhili ve harici hastalıklardan yatan hastalar çoğunlukla karma karışık bir halde yatıyorlar. Çok defa da –o da eğer varsa- aynı yatakta yatıyorlardı. Çoğunlukla hastalar koridorlarda sımsıkı yan yana sıralanmış olduğu halde kısmen minderler ve kısmen de beylikler üzerinde yatmış bulunuyorlardı. Dermanı büsbütün kesilmiş erlerden birçoğu usulüne uygun bir bakım olmadığından her gün ölüyordu. Hastaların ateşini ölçmek için 300 hasta başına bir tek termometre bulunursa memnun olunurdu. Zaten sıhhiye erlerinde az sayıda kişi termometre kullanabiliyordu. Okuma yazma bilenler sadece subaylar olduğu için ateşi ölçülen de yalnız onlardı. Termometre çoğunlukla yalnız subaylar için kullanılırdı. Erler için buna lüzum görülmezdi. Erlerin bilgi seviyelerinin düşük olmasından dolayı kendi kendine hareket ve karar verme kabiliyetlerinin eksiği Türk erleri için özellikle kabiliyetli, gayret ve cesaret sahibi takım ve bölük komutanlarına ihtiyaç gösteriyordu. Atlı birliklerdeki hayvanlar acınacak haldeydi. Atların büyük kısmı Balkan Savaşından beri uyuzdu. Nal bakımı yoktu. Eyer, başlık ve koşum takımları da tamamen perişandı. Birliklere ait bütün eşya depoları bomboştu. Dışarıdan bakıldığında mevkilerinin güzelliği binalarının büyüklüğü ile İstanbul’u ziyaret edenleri hayran bırakan birçok askeri binanın içerisi her köşesi pislik dolu acınacak bir harabe halindeydi. Bütün bu aczin ötesinde Türk ordusunda bir özelliği vardır ki bu hiçbir Avrupa devletinde bulunmaz. Bütün bu açlık soğuk, hastalık ve yokluklara rağmen Türk ordusunda garip bir moral vardı. Moral ve dayanma gücü… Ordu bitik durumda olmasına rağmen bazı cephelerde kendilerinden kat kat üstün Avrupa ordularına karşı zafer kazandıkları da oldu. Çanakkale ve Kut el Amara gibi. Alman General Von Kress Kuma Gömülen İmparatorluk kitabında şöyle söyler: ‘’Türk Ordusunun Erleri bir asker olarak mükemmeldi. Yaradılıştan gelen bir çok askeri meziyetlere sahip olan Anadolulu; mükemmel, cesur, kanaatkâr, gözü pek, dayanıklı, itaatkâr, mütevekkil ve sadık bir askerdir.’’ ( Kress:2007 ) Kaynaklar Kress.Von. Son Haçlı Seferi Kuma Gömülen İmparatorluk. 2007.Yedditepe Yayınevi. Sanders, Liman Von. Türkiye’de Beş Sene. 2013. Yeditepe Yayınevi. |
||
Etiketler: I.Dünya, Savaşı’nda, Osmanlı, Ordusunun, Durumu, |
|